top of page

Her Şey Mümkün

Hayata karış, katıl, dahil ol, mevcut ol, olduğun halinle, ol'abildiğin kadarıyla, ol'anla kal olabildiğince yeter ki. Ne çok duyuyoruz bu cümleleri. Ne çok söyleniyor herkes tarafından.

Hayat akışıyla beraber, seni bir şekilde içine çekiyor belki; denk geldiğin bir kedinin bakışıyla, bir çocuğun merakıyla, yüzünü okşayıp geçen bir rüzgarla, sıcacık bir gülümsemeyle, beklemediğin bir sarılmayla...


Direnç gösterdiğinde de acı, ıstırap her ne diyorsan ya da hissediyorsan negatif, artarak içine çekiyor seni. Sen acının içinden değil acı senin içinden geçiyor sanki.

Peki an'ın akışına dahil olamayınca, o kısır döngüde kaldıysan? Ya farkındalığın açık değilse o an.. Söylemesi çok kolay, pratiği bazen ne kadar zorluyor değil mi ol'anla kalmanın?


Hayatında her şey yolundayken özellikle, pratiğini yapmak mis gibi. Nefes al ver nefes al ver, izle, gözlemle, yargısız, şefkatle, arkadaşça.... Negatif bir durumu deneyimlerken, nefesine dönmek bile bazen zorluyor. Hatta bırak nefesini izlemeyi, belki nefesini tuttuğunu bile hissediyorsun göğsündeki sıkışmayla beraber..


Evet derslerde dilimden düşmeyen bu cümlelerin akabinde, o yüzden, "Şu an bunu yapamıyorsan, yapmak için kaynağın neler?" diye soruyorum. Çünkü her zaman zihnimiz o kadar da berrak olamıyor. Dışarıya bir adım atmak ya da ekrana yansıtmak çok da kolay olamayabiliyor. O anlarda senin gözlerini açan, "Bak! Güneş ışığı da var burada; hisset sıcaklığını.." diyen neler var?

Bazen yaşadığın deneyimlerde kaybolmak da pratiğe dahil. Eğer kaynaklarına ulaşmakta zorlanıyorsan, bu deneyim de seni onlara doğru götürüyor aslı da. Sen yeter ki görmek iste, sen yeter ki, düşüncelerinde ya da duygularında kaybolduğunu fark et 🧡


Kaybolduğunu farkettiğin an kaynağına bir adım daha yaklaşıyorsun aslında..

Ya da belki birisi seni, "Bak kaldır kafanı, büyük resme bak, düşüncelerin de acını arttırıyor. Gerçeği gör, en azından sor: 'Düşüncelerin gerçek mi?' diye" diye kendine getiriyor bir Mark Twain çanıyla. Ya da sen kendin artık en dibe indikten sonra, bir şekilde çıkmak durumunda kalıyorsun. Denge. Dilediğin kadar dipte hisset, dilediğin kadar gözlerini kapat. İnsanın en temel içgüdüsü: hayatta kalmak! Ve evrenin süreksizlik yasası: her şey bir şekilde geçiyor, bitiyor.


Ve tabi sarkaç sağa doğru salındığı kadar sola da salınıyor....“ Hiçbir şeyin gerçekten var olmadığını, her şeyin ‘oluş’ ve ‘değişim’ olduğunu görür. Hiçbir şey hareketsiz kalmaz, her şey doğar, büyür ve ölür. Eşya en yüksek noktasına eriştiği anda düşüşe geçer. Ritim yasası her daim faaldir. Hiçbir şeyde sürekli bir nitelik, sabitlik yoktur. Süren tek şey değişimdir. Bu insan her şeyin başka bir şeyden geldiğini ve başka bir şeye dönüştüğünü, sürekli bir etki ve tepki, içi ve dışı akış, inşa olma ve yıkılma, varoluş ve yok oluş, doğum, büyüme ve ölüm halinde olduğunu görür. Değişimden gayri her şey geçicidir. “


İşte eğer sen de zor zamanlardan geçiyorsan ve bırakmak istersen kendini, bırak; ama gücünü bıraktığın kadar toplayarak döneceğinden emin ol. Kalbin yorulduysa, kırık dökükse eğer kırıldığı yerden daha büyüsün.. Sen yeter ki izin ver...

Bana 5 yıl önce karşıma çıkan Rumi'nin sözü ışık tutar zor zamanlarımda. Sevdiğim birini ne zaman kaybetsem, ister ölümle ister hayatımdan çıkarak, kalbim darma dağın olur..Acımı yaşarken de hep bu cümleyi getiririm aklıma: '' Yaraların, ışığın içine nüfuz ettiği yerdir. ''

Bırak kırılsın kalbin, kırık yerlerinden ışık girsin daha da aydınlatsın kalbini, sevgini, ruhunu ve daha da ışıldayarak karış sonrasında hayata.


Şimdi sor kendine, hayatta kaynakların neler? Bulutlardan gökyüzü görünmezken, ne hatırlatır sana senin gökyüzü olduğunu?


Sevgi dokunsun her bir anınıza🙏

Kalbimden kalbinize sıcacık bir öpücükle

✨🧡


Sultan Aksın

55 views0 comments

Recent Posts

See All
bottom of page