İlişkiler de biter, yaşam vakti geldiğinde eninde sonunda sağlıksız olan ne varsa onu elinden alacaktır. Asla onsuz yaşayamam dediğin ne varsa, o halin tam ortasında kendini bulacaksındır. Bunları yaşamın nedeni, yaşamın sana düşman olması değil, sen öğrenmeye hazır olduğunda tavşan deliliğinin ne kadar derin olduğunu göstermek içindir.
Geriye dönüp ne zaman arkama baksam, ikili ilişkilerden Özde’ye dair çok şey öğrendiğimi fark ediyorum. Özde’nin seçimlerini ve neden bu kadar kendini yorduğunu daha çok anlıyorum. İlişkilerin bu kadar acı vermesin de nedeni tam bu aslında, biriyle yakınlık kurdukça evin girilmemiş karanlık odalarını keşfetmeye başlıyoruz ve bir haberim var: Bu odalara göre partner seçiyoruz. Partnerlerimiz farkında bile olmadığımız derin bir düzlemde yaşamın bizi iyileştirmek için karşımıza çıkardığı öğretmenler.
İyileşme sürekli tekrar eden döngülerimizi fark etmekle başlıyor, arkadaşlar. Ve bu sadece ilk adım. O tekrar eden döngülerin altında sakladığımız karanlıklarımızı kabul etme istekliliği, kendimize yapabileceğimiz en derin yolculuk ve bu yaşamda kaldığımız sürece bu yolculuk da bitmiyor!
Arkanıza dönüp partner seçimlerinize hiç baktınız mı? O dönemki sizin kim olduğunun sorusunun en direk cevabı partner seçimlerimizdir.
Kendi kişisel dünyamda arkama bakabilecek cesareti bulduğumda yaptığım seçimlerin büyük resimde Özde’ye ait olmadığını idrak etmiştim. Yaralarımın, yönelimlerimin seçimiydi ya da çekimiydi.
Varoluş, karanlıkta kalan ne varsa ışığa kavuşturmak için farklı rehberler gönderip duruyordu, anladığımızda işte o zaman bu filmin kahramanı olup, kendi özgür seçimlerimizi yapabilme şansımız oluyordu.
Hayır, ‘modern spritüal’ lik adına içi boş duygu eksiği, sözde farkındalıklardan bahsetmiyorum. Arkana dönüp baktığında senin nazikçe bulabileceğin sana özgü karanlık girdaplardan bahsediyorum. Hayatındaki kara deliklerden bahsediyorum. Kara delik gibi o girdapların ışığı içine çekme gücünden bahsediyorum.
Hepimizin hayatında eminim, o girdaplardan oldu, oluyor. Girdaplar, dünyanın sonu değil! Kara delik de kocaman uzayın parçası! Kötü değil! (Ne yapalım, biz insanlar bir şeyleri iyi ve kötü demeden ayıramıyoruz.)
İlişkiler acı vermezler, içimizdeki acıyı ortaya çıkartırlar demiş Eckhart Tolle. Nasıl da doğru! Tek yaptıkları karanlık odalarımıza ayna tutmak, ne aynayı tutanın, ne de karanlık odanın suçu yok!
Ağacın bir tarafındaki elma daha kırmızı, diğer tarafındaki elma sarı olabiliyor değil mi? Neden? Bir tarafı daha fazla güneş alıyor o kadar! Aslında bu kadar basit… Ama konu ikili ilişkilere gelince karışmaya başlıyoruz.
İlk aşkımı hatırlıyorum da nasıl da sevgi dilencisi olmuştum. Kendini yok sayarak karşındakini düşünmenin sevgi olduğunu öğrendiğimden bunu gerçek sevgi olarak tanımlıyordum. Uzun bir süre algım ve yönelimim bu olduğu için; canım hayat tabi ki sağ olsun anlamam için rehberler gönderdi.
O yüzden dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz: Kendimizle kurduğumuz ilişkiye. Çünkü kendinizle kurduğunuz ilişki, yaşamla kurduğunuz ilişkinin en derinden yansıması…
Onsuz yaşayamam, asla bırakamam, ölürüm, sen beni tamamlıyorsun ve niceleri sevgi cümlesi değil arkadaşlar! Hepimizi bu hale Hollywood filmleri getirdi kabul edelim ama bunlar köksüz kaynağı belli olmayan su birikintileri…
Hayat, öyle büyük ki her şey olabiliyor, olmaz – gitmez dediğini gitmiş bulabiliyorsun, o yüzden en gerçek sevgi, derin bir kabulde saklı.
Bu bir ağacın her sonbahar ayında yapraklarını toprağa nazikçe bırakmasındaki, baş döndüren sevgi değil mi? Yaprak, ben dalımda kalacağım diye sızlanır mı? Bilir ki, çok büyük bir şeyin parçası olmaya nerede nasıl olursa olsun devam edecektir.
Peki, konu biz olunca neden sıkı sıkı tutunuruz? Avuç içini sıkı sıkıya tutarak yaptığımız ne sizce? Avuç içinde sıkı sıkıya bir şeyi tutmaya çalışmak, eninde sonunda elimize zarar verir, oysa başka bir seçenek her daim vardır, sıkışmadan biraz genişleterek avuç içini açmak. Hem alıcı, hem de verici de olabileceğimiz o alanın içinde köklenebilme cesareti.
Her nefeste bana yeni yaşam veren Varoluş, her boşalan nefeste onu alıyordu.
Sağlıklı ilişkiler tek kökten çıkan iki ağaç değildir, iki ayrı kökten çıkan güçlü ağaçlardır. Birbirlerine karda, yağmurda destek olup, güneşin keyfini sürerler. Biri diğerine senin yüzünden güneşi az alıyorum ya da senin yüzünden daha az meyve veriyorum demez. Birbirlerinin gerçeklerini görmeleri destek olmaları için yeterlidir.
"Sensiz yaşayamam".
"Beni tamamlıyorsun".
"Sensiz ben hiçim".
"Beni asla terk etme".
Bunları kendinize söylemekten çekinmeyin! İşte o zaman güçlü, heybetli ve köklü ağaçlar olup, bizim gibi başka ağaçlarla sağlıklı ilişkiye girebiliriz.
Özde Çolakoğlu
Comments